top of page

Merhaba! Ben Ayça.

Mickey AYY_edited.jpg

Yıllar önce başlayan terapi maceramın ortalarda bir yerinde nihayet iyi bir hekim ve yetkin bir psikoterapist olan doktorumla ve takip eden aylarda da kendimle iyicene tanıştım.

 

Kendimi tanırken bir gün bir yerlerde eşek kadar insanlarda olabileceğinden haberim olmayan DEHB'le karşılaştım. Ne kadar da benziyorduk!

 

Başlarda onda kendimi gördükçe epey uyuz oldum tabii, olmadım diyemem. Gel gör ki, didişe didişe bir yere varılmıyordu. E ben de n'apayım! Arkadaş oldum. 

 

6-7 yıl sonra filan, "En İyi Arkadaşım: ADHD" doğdu. Yapayalnız çıktığım bu yolda aynı dertten muzdarip bir sürü arkadaşım oldu. Çok da iyi oldu!

Ben kimim bilemiyorum
Açlığıyla olmadık sevgilerin
Bir küçücük bakışta oyalanan
Ben kimim olur olmaz zamanlarda
Kendine ve her şeye ağlayan

Afşar Timuçin

Şimdilik şöyle özetleyeyim.

 

İkinci terapistimin "Ayça'cığım sen artık gelme gerek yok, bi şey olursa eposta atarsın" diyerek benim başladığım terapiyi kendisinin bitirişinin üzerinden iki yıl geçmişti ki temel şikayetlerimin hepsinin hala deeeev gibi ortada olduğunu fark ettim. Hala sürdürmek istediğim hiçbir şeyi sürdüremiyor, kendi bedenimle anlaşamıyor, kendime göstermek istediğim özeni gösteremiyor ve her şeyi erteliyordum. Ah bir de bazı filmlerde ciğerim çıkana kadar ağlıyordum. Tamam yükselenim balık ama bu kadar da olmaz dediğim bir gün, yıllar önce bana güvenilir biriyle görüşebilmem için ismi verilen profesör doktoru hatırladım. Tabii önce  soy ismini yanlış hatırladım. Neyse ki yanlış hatırladığım hanımefendi çok meşgulmüş de ben randevumu beklerken esas isim aklıma geldi. :)

 

Sonra muayene, sonra beni yönlendirdiği canım doktorumla seanslara başlayış...

 

Seansların başında bir yerlerde bir gün kapıdan girdim ve kendimi kafamı iki elimin arasına almış "bu bir Ferrari ama garajda duruyor" diye ağlarken buldum. Uzun yıllar sonra bu derdin dermanını bulmak için bilgiden bilgiye koştururken ABD'den bir doktorun videosunda Ferrari benzetmesi kullanıldığını duyduğumda, kendimi ifade edebilme yeteneğimle gurur duyacak ve kendimle gurur duyabildiğim için çok şaşıracaktım. 

 

Bu dertten muzdarip olanlar bilir ki, biz kolay kolay kendi başarılarımıza sahip çıkamayız. Benim başarılarımın tesadüf olmadığına ikna olabilmem yıllarımı aldı. :)

 

Neyse işte, sonra sonra alemin bakınca başarılı gördüğü yaşantım, benim için tam bir hayal kırıklığıyken, nasıl olduysa kendimi doktoranın birinci yılında buldum. Doktora. O noktada geldi "Seansların en başından beri dikkatinizi sürdüremediğinizi söylüyorsunuz.".  Çok şaşırdım çünkü bana kalasa ben dünyanın en dikkatli insanıydım.

 

Hem doktora yapan biri nasıl DEHB olabilir? A aaa. Değil mi?

 

E başlangıçta bütün o sancıların, olduramamaların, tökezlemelerin bir sebebi olduğunu öğrenince bir rahatlama olduysa da sonrasında yasın her aşamasından geçtim sanırım. İnkar, üzüntü, öfke, hüzün, yalnızlık... Ah o yalnızlık... Tüm o sevdiğin ve seni seven insanların yamacında bile anlaşılamadığını hissederek geçen yıllar... 

 

Susmayan dış sesler, "Sen de abartma canım herkeste var bunlar", "kendini böyle etiketleme", "sen bunu bahane ediyorsun", "seninki tembellik" vesaire vesaire.... 

 

Bir noktada insan kendi iç sesini duyamaz hale geliyor. Ne fena o bilseniz. Bilirsiniz de aslında biraz. 

 

Öyle işte 8 yıl filan önce usul usul "aaa aynı ben, aynı ben!" diye diye DEHB'i keşfe başladım. Şimdi buradayım. Kimse  bu yolu benim gibi, benim kadar yalnız yürümek zorunda kalmasın diye, analar babalar bebelerini, öğretmenler öğrencilerini, sevgililer sevgililerini daha iyi anlasın diye anlatıp duruyorum. Attığım epostaların imza kısmında, anlattığım her dersin bir yerinde bazen ilk randevuda, bazen sokakta, bazen otobüste, o hiç susamayan halimle, oradan oraya atlaya zıplaya anlatıp duruyorum. 

 

Bu bilgilendirme sitesi, ta bu yolun başında hayal ettiğim, hatta eyleme geçtiğim bir projeydi. 2015 filandı. Olmadı. Tek bir post bile yazılamadı. Zİra biliyorum ki ben "insan enerjisiyle" çalışıyorum. 

Sonra bi' gün niyetlendiğimden bir sene sonra da olsa "Ay bi kaydedeyim de beğenmezsem yayınlamam canım!" diyerek anlatmaya başladım. 12 Mart 2021 akşamı ilk podcast bölümümü editsiz büdütsüz yer yer gözüm yaşlı yayınladım. Sonra kendimi bir destek çemberinde buldum. Ne iyi oldu!

 

 

 

 

 

Sonra bir gün sancımı anlamaya ve bu yolda destek olmaya gönlü olan biri "hadi" dedi, "ben olaya hakim değilim ama sana inanıyorum ve yardıma hazırım".  (Bunu Body-double başlığında ele almak lazım! Tüm body double'larıma kucak dolusu sevgi ve şükran!)

 

Sonra bir ekim günü, üstelik 1 Ekim günü, adı şu mu olsun bu mu olsun derken ben, muhtelif kafalarda hemfikir olduk. Belki benim aylar sonra yapacağım şeyi o an orada yaptı. (Procrastination - Öteleme de göbek adımız zira, onu da anlatayım bir ara) domain'i hosting'i aldı, yine  ve tekraren "hadi" dedi, iyi ki dedi. Bugün 2 Kasım 2021, bir ay rötar hiç fena değil ha? 


Sonra buradayım. Yalnız kalmayalım diye.

 

Sonra?

O ben ki
Bir kadında bir çocuk hayaleti mi
Bir çocukta bir kadın hayaleti mi
Yalnızca bir hayalet mi yoksa.

Edip Cansever

iki çift laf etmek isterseniz:
bottom of page