top of page

Davranış Değişiklikleri, Spor Mpor Bi’ Şeyler

Güncelleme tarihi: 6 Ara 2021


Zaman içerisinde bir şeyleri sürdürebilmemde, bazı davranışları değiştirebilmemde sanırım özümde rasyonel bir insan olmamın ve düşünce biçimimin değişmesinin çok büyük payı var.


Bunları bilinçli bir şekilde yapmadım.


Özellikle zorlandığını gördüğüm sevdiklerime (ADHD/DEHB olsun olmasın), bu durumu, büyüklük taslamadan, akıl satmadan nasıl aktarabilirim diye geriye dönüp “Ben nasıl oldu da yapabildim?”i düşündüm. Öyle öyle, bazı cevaplar/yöntemler buldum.


Belki başka beyinler için bugün bunları okumak bilmem kaç sene sonra değiştirmeye vesile olur. Çünkü biliyorum dönüşüm, zorlu ve uzun bir yol. O “uzun yolun uzun süre sonra bir yerinde” bana “iyi” geleceğini bilmek bir şeyi yapabilmemi kolaylaştırmadı hiçbir zaman. BİLMEK çok kolay, YAPMAK çok zor. Sanırım bu kabulle mantık muhakeme süreci başladı.


Bilmek çok kolay dedim ama yıllarca ne olduğunu anlamadan sürüklenirken tecrübe ettiklerinin sana öğrettikleri (yapamazsın, tembelsin, iradesizsin vs.) bilmeyi zorlaştırabiliyor. Senin tek bildiğin hep en zorlu ve şefkatsiz yol olabiliyor. Böylece YAPMAK iyice uzak bir hayal oluyor.


Sonra müzakere süreci başlıyor. Bunu sanırım en iyi örneklerle anlatabilirim. Siz de kendi hayatınız için uygulanabilir mi diye bir gözden geçirirsiniz, hm? Şimdi olmasa da belki bi’ gün uygularsınız da. Başkasının mümkünleriyle kendinizi kıyaslamak değil tabii yapacağınız aman ha!


Bilakis, “Bak beyinciğim ne kadar karmaşık ve zoru hedeflemişiz böylesini denemeye ne dersin, olmazsa da canımız sağ olsun yeaa” gevşekliğini gamsızlığını tatmak önemli.


“O yapmış, ben de yapmalıyım!”, “Şu şu şu olsun diye bunu bunu yapmam şart” bu gereklilik kalıpları bizde bebelerin “terrible two” krizlerinden yaratıyor. Çoğu zaman da kendimizle müzakerelere o “Hııı geliyo bak terlik” modundaki ebeveynlerle oturuyoruz. Biyolojik olmayan, kendi iç ses ebeveynlerimizi kastediyorum.


Spor yapacaksan “düzenli” yapacaksın diyor mesela o uyuz ses. Hafta başında “Pazartesi – çarşamba - cuma spor yapacağım!” diyoruz. Tamam.

Pazartesi yapıyoruz.

Voov!

Çarşamba her yerimiz ağrıyor, çünkü insan gibi, yeni başlayan aklıselim biri gibi spor yapmadık AYI gibi yaptık pazartesi günü. E çarşamba o acıyla spora gitmek mi? Meaah!

Çarşamba işler uzuyor, akşam “önemli başka bir iş” çıkıyor. Bu saatten sonra gidilmez”. Çarşamba gitmiyoruz. Sonra başlıyor tabii o konuşan terlik: yine yapamadın da hep böyle yapıyorsun da tembelsin de... E sindikçe siniyoruz, tabii cuma gidebilmek artık mevzubahis değil.


Zamanla, bana çok yardımcı olan “Başkalarına gösterebildiğim hoşgörüyü neden kendime gösteremiyorum?” sorusu kafamda dönmeye başladı. Bu çok büyük haksızlıktı çünkü.

“Neden her şey ya hep ya hiçti?”

“Spor neydi?”

“Spor yapmak bana nasıl hissettiriyordu?”

“Her spor mu öyle hissettiriyordu?”


Yapmadığıma göre sporu sevmiyor olmalıydım. Oysa hareket bana hep iyi gelmişti. Benim sevmediğim salonlardı; manyetik alanlarını, aynalarını, etrafta podyum gibi dolaşan kadınları ve avcı gibi dolanan adamları ve dediğim dedik hocaların yazdığı programları sevmiyordum ben.

Aylık üye almadıkları için yıllık üye olmayı, “Kazık yedin yine paranı sokağa attın keko” diyen iç sesimi, “mecburen” gitmeyi, gidemediğimde “Bak yine yaktın!”ı sevmiyordum.

AMA BEN HAREKET ETMEYİ ÇOK SEVİYORDUM.

Şimdi bu cepte ya epey kolaylaşıyor işler.

E yavaş yavaş tabii canım, sakin.


Hareket etmeyi seviyorum, ruhuma ve bedenime çok iyi geliyor.


Önce “bi’ şey için spor yapma” kavramından vazgeçtim. Sıkılaşmak için, kilo vermek için, daha “güzel” olmak için, “cool” olmak için… “Haftada üç gün spora gidiyorum” falan diyenler çok cool geliyordu bana çünkü. J

Buralara gelene kadar:

Deli gibi spor yapıp kendimi sakatladım.

Başka bir üyelik daha yaktım.

En az üç şeye başlayıp bıraktım.

Kaç tartıdan gözyaşıyla indim tahmin edersiniz.


Bi’ sürü hevesim var hala ama o kadar çok dış sesten “Onu da yarım bırakırsın.” duydum ki, iç sesim de yalvarsam da farklı bi’ şey söylemiyordu. Sonra kimdi bilmiyorum. Biri bana “Henüz kendin için uygun olanı bulamamışsın demek ki, ne güzel deneyecek kadar cesursun!” dedi.


OHA!


Biri çıkmış bana,

başarısızlıklarıma DENEYİM,

pes etmelerime ARAYIŞ,

iradesizliklerime CESARET olarak bakabileceğimi FARK ETTİRMİŞTİ.


Buradan bakmak bana çok iyi geldi! Tabii sihirli bi’ değnek değmiş gibi bi’ anda her şey düzelmedi. Hatta spoiler vereyim: Hala düzelmedi.


Ama çok şey düzeldi.


Beni, üzerinde beş dakikada canım çıkan işkence gibi aletlere mecbur eden hocalara HAYIR diyebileceğimi hatırladım. Tamam, hoca sensin ama BEDEN de benim. Bunu yapmak istemiyorum! Böylece nabız vereceğim diye elektrik çarpıldığım “havalı” salonlar çıktı hayatımdan.

Ama tabii “attention span”imin sonuna geldim. Keşke sesli anlatsaydım. Yaz yaz benim içim şişti siz nasıl okuyacaksınız bakalım.

SONRA BURADAN DEVAM EDERİM

(Edemedi)

Ederim. Hatırlatırsanız hele kesin ederim. Çıkayım da bi’ yürüyeyim. Belki siz de çıkarsınız yürüyüşe?

Arkası yarın.


Not. 22 Nisan 2021’de yazmışım bunları Twitter’daki @eriskinDEHB hesabımdan. Tabii ki arkası gelmemiş hala. Gelir bir gün belki hm?

149 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
bottom of page